Doç. Dr. Veysel KASAR

Doç. Dr. Veysel KASAR

Yazar
Son Görülme: 70 gün önce
Kayıt Tarihi: 1 yıl önce
İnternet Sitesi
Doç. Dr. Veysel KASAR Yağmursuzluk ve Musibet

Yağmursuzluk ve Musibet

İnsan şu kâinat ağacının meyvesidir. Bir ağaç bütün varlığıyla meyveye yönelik olduğu gibi kâinattaki hadiseler de insana bakıyor. İnsanın hareketleriyle kâinattaki hadiseler arasında yakın bir irtibat vardır. Bu alaka sadece maddi değildir. Kâinattaki hadiseler insanın manevi hayatıyla da ilgilidir.

Kâinat ve insanın sahibi olan Allah insan ve kâinat münasebetini nasıl tanzim etmişse insanın manevi hali, günahları, sevapları ve hayatıyla da kâinatı öyle birbirine bağlamıştır. Kur’ân isyan eden Firavun kavminin helakı üzerine gök ve yerin ağlamadıklarınıDiyanet İşleri Başkanlığı (Erişim 11 Eylül 2024), ed-Duhân 44/29. فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ ifade ederek muhalif manasıyla da inanan ve Allah’a itaat edenlerin ölmesiyle gök ve yerin mahzun olup ağladıklarını ifade eder.

İnsan kâinatta küçük bir yere sahiptir. Boyut itibarıyla belki de bir zerre kadardır. Fakat imanı ve hareketleriyle kâinatın sahibine muhatap olmuştur. Ona isyan etmesi de böyledir. İsyan, küfür ve günahlarında da cisminin küçüklüğü değil; hatasının mahiyeti düşünülmelidir.

… Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.

Yağmursuzluk ve Musibet
Yağmursuzluk ve Musibet
(last modified 125 gün önce)
Yağmursuzluk ve Musibet İnsan şu kâinat ağacının meyvesidir. Bir ağaç bütün varlığıyla meyveye yönelik olduğu gibi kâinattaki hadiseler de insana bakıyor. İnsanın hareketleriyle kâinattaki hadiseler arasında yakın bir irtibat vardır. Bu alaka sadece maddi değildir. Kâinattaki hadiseler insanın manevi hayatıyla da ilgilidir. Kâinat ve insanın sahibi olan Allah insan ve kâinat münasebetini nasıl tanzim etmişse insanın manevi hali, günahları, sevapları ve hayatıyla da kâinatı öyle birbirine bağlamıştır. Kur’ân isyan eden Firavun kavminin helakı üzerine gök ve yerin ağlamadıklarınıDiyanet İşleri Başkanlığı (Erişim 11 Eylül 2024), ed-Duhân 44/29. فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ ifade ederek muhalif manasıyla da inanan ve Allah’a itaat edenlerin ölmesiyle gök ve yerin mahzun olup ağladıklarını ifade eder. İnsan kâinatta küçük bir yere sahiptir. Boyut itibarıyla belki de bir zerre kadardır. Fakat imanı ve hareketleriyle kâinatın sahibine muhatap olmuştur. Ona isyan etmesi de böyledir. İsyan, küfür ve günahlarında da cisminin küçüklüğü değil; hatasının mahiyeti düşünülmelidir. … Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.
Doç. Dr. Veysel KASAR Tedbir ve Ölüm

Tedbir ve Ölüm

Cenâb-ı Hak kâinatın başlangıcından kıyamete kadar ve kıyametten sonra meydana gelecek hadiseleri yaratmadan önce takdir etmiştir. Büyük küçük her şey ve hadisenin nerede, hangi zamanda meydana geleceği yazılıdır. Her şeyin ilâhî ilmin bir ünvanı olan levh-i mahfûzda yazılmasına kader, bunların ilim ve programa uygun şekilde yaratılmasına da kaza denir. Bu haliyle kader ve kaza Allah’ın irade ve kudret sıfatlarının zaruri bir neticesi ve gereğidir. Zira bunların yazılması bir ilim ve iradeye, yaratılmaları da kudrete bağlıdır. Cenâb-ı Hakk’ın ilim, irade ve diğer sıfatlarının gereği olarak takdiri kader; bunları yaratması da kazadır.

Kadere “O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.”el-Furkân 25/2. وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْد۪يراً ayeti işaret eder.

Kader kazadan daha kapsamlıdır. Çünkü her kaza olan (ortaya çıkan, yaratılan) kaderde vardır. Fakat kaderde olan her şey henüz kaza edilmemiştir. Cenâb-ı Hak ezelde asi olmanın ya da salih bir insan olarak yaşamanın kaide ve prensiplerini takdir ve tayin etmiştir. Allah’ın devamlı yasaklarını işleyen isyankâr, iyi ve güzel fiilleri yapan da salih kul olur. Dünyevi hayatın kanunlarını da yaratan Allah’tır. Hayatını refah ve saadet içinde geçirmenin yolunu çizen ve gösteren de Allah’tır. Tembellikten uzak duran, çalışan ve kabiliyetlerini faydalı şeylere yönelten insan bahtiyar; aciz, miskin ve tembeller de meskenet ve zillete düşer. Her iki durum da kaderdir.

… Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.

Tedbir ve Ölüm
Tedbir ve Ölüm
(last modified 125 gün önce)
Tedbir ve Ölüm Cenâb-ı Hak kâinatın başlangıcından kıyamete kadar ve kıyametten sonra meydana gelecek hadiseleri yaratmadan önce takdir etmiştir. Büyük küçük her şey ve hadisenin nerede, hangi zamanda meydana geleceği yazılıdır. Her şeyin ilâhî ilmin bir ünvanı olan levh-i mahfûzda yazılmasına kader, bunların ilim ve programa uygun şekilde yaratılmasına da kaza denir. Bu haliyle kader ve kaza Allah’ın irade ve kudret sıfatlarının zaruri bir neticesi ve gereğidir. Zira bunların yazılması bir ilim ve iradeye, yaratılmaları da kudrete bağlıdır. Cenâb-ı Hakk’ın ilim, irade ve diğer sıfatlarının gereği olarak takdiri kader; bunları yaratması da kazadır. Kadere “O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.”el-Furkân 25/2. وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْد۪يراً ayeti işaret eder. Kader kazadan daha kapsamlıdır. Çünkü her kaza olan (ortaya çıkan, yaratılan) kaderde vardır. Fakat kaderde olan her şey henüz kaza edilmemiştir. Cenâb-ı Hak ezelde asi olmanın ya da salih bir insan olarak yaşamanın kaide ve prensiplerini takdir ve tayin etmiştir. Allah’ın devamlı yasaklarını işleyen isyankâr, iyi ve güzel fiilleri yapan da salih kul olur. Dünyevi hayatın kanunlarını da yaratan Allah’tır. Hayatını refah ve saadet içinde geçirmenin yolunu çizen ve gösteren de Allah’tır. Tembellikten uzak duran, çalışan ve kabiliyetlerini faydalı şeylere yönelten insan bahtiyar; aciz, miskin ve tembeller de meskenet ve zillete düşer. Her iki durum da kaderdir. … Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.
Doç. Dr. Veysel KASAR Taştan Bombalarla Tazip

Taştan Bombalarla Tazip

Kâinatta her hadise bir program altında cereyan ediyor. İnsan, tabiat, dünya ve kâinat her an her şeyiyle ilâhî kudretin izniyle ayakta duruyor. İnancımıza göre zerre kadar iyilik de kötülük de karşılıksız kalmayacak. Kur’ân’ın bize verdiği dersten anlıyoruz ki bir yaprak bile Allah’ın ilmi dışında düşmez.el-En’âm 6/59. وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا

Her şey ona bakıyor. Onun kudreti halimiz ve tavrımız gibi kâinatın cüz’iyâtına da hâkim. Gaflete dalan insanlık dünyanın da başını dumanlı hale getiriyor ve dünya üzerindeki fertlerin zulmü, küfrü ve günahları unsurları tahrik ediyor; semavi ve arzi belalar, tufanlar ve musibetler sökün ediyorlar.

Kur’ân’da geçmiş ümmetlerin günah ve tuğyanlarıyla belaların nasıl hücum ettikleri anlatılır. Mülk Suresi’nin 8. ayetindeki “Neredeyse cehennem öfkeden parçalanacaktı.”el-Mülk 67/8. تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ ifadesini tefsir eden Bediüzzaman “Cehennemin gayzını ve öfkesini ve sair mevcudatın (diğer varlıkların) ehl-i küfür ve dalalete karşı hiddetini gösterip ilan ederek gayet müthiş bir tarzda ve icazkârâne (mucizeli bir şekilde) ehl-i dalâlet ve isyanı zecrediyor (sakındırıyor).” ifadelerini kullanmıştır.Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar (Erişim 10 Eylül 2024), On Üçüncü Lem’a, On Birinci İşaret, 153.

… Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.

Taştan Bombalarla Tazip
Taştan Bombalarla Tazip
(last modified 125 gün önce)
Taştan Bombalarla Tazip Kâinatta her hadise bir program altında cereyan ediyor. İnsan, tabiat, dünya ve kâinat her an her şeyiyle ilâhî kudretin izniyle ayakta duruyor. İnancımıza göre zerre kadar iyilik de kötülük de karşılıksız kalmayacak. Kur’ân’ın bize verdiği dersten anlıyoruz ki bir yaprak bile Allah’ın ilmi dışında düşmez.el-En’âm 6/59. وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا Her şey ona bakıyor. Onun kudreti halimiz ve tavrımız gibi kâinatın cüz’iyâtına da hâkim. Gaflete dalan insanlık dünyanın da başını dumanlı hale getiriyor ve dünya üzerindeki fertlerin zulmü, küfrü ve günahları unsurları tahrik ediyor; semavi ve arzi belalar, tufanlar ve musibetler sökün ediyorlar. Kur’ân’da geçmiş ümmetlerin günah ve tuğyanlarıyla belaların nasıl hücum ettikleri anlatılır. Mülk Suresi’nin 8. ayetindeki “Neredeyse cehennem öfkeden parçalanacaktı.”el-Mülk 67/8. تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ ifadesini tefsir eden Bediüzzaman “Cehennemin gayzını ve öfkesini ve sair mevcudatın (diğer varlıkların) ehl-i küfür ve dalalete karşı hiddetini gösterip ilan ederek gayet müthiş bir tarzda ve icazkârâne (mucizeli bir şekilde) ehl-i dalâlet ve isyanı zecrediyor (sakındırıyor).” ifadelerini kullanmıştır.Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar (Erişim 10 Eylül 2024), On Üçüncü Lem’a, On Birinci İşaret, 153. … Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.
Doç. Dr. Veysel KASAR Özür ve Sakatlıktaki Hayır

Özür ve Sakatlıktaki Hayır

İnsan dar aklı ve kısa fikriyle Allah’ın fiillerinden her şeyi anlayamaz. Çevresindeki insanlardan azaları eksik olanlara bakıp şiddetli üzüntü ve elem duyar. Gözü görmeyen, kulağı işitmeyen, ayakları vazifesini yapmayan veya eli tutmayan bir kişi insanı gerçekten üzer. Fakat Allah insanlara kullarından daha fazla şefkat ve merhamet sahibidir. Onun merhamet ve şefkatine sığmasaydı onları yaratmazdı.

Özürlü bir insan karşısında öncelikle bu olayda da Allah’ın bir şekilde şefkat ve merhameti olduğunu düşünmeliyiz. Çünkü her şeyi bilen ve yaratan odur. Onun hikmetine itimat etmeli ve bilmeli ki her hadise ve yaratılanda bir hikmet gizlidir… Aksi halde her akıl sahibi ve hassas ruhlu insan gerek insanlarda gerekse tabiatta yaşanan görünüşte çirkin ve kötü gibi gelen manzaralardan bir hayli rahatsız olacaktır.

İnsanı yoktan yaratan, ona vücut veren, gözle, kulakla, el ve ayak gibi kıymetli aletlerle donatan Allah bunlardan birisini eksik vermek ama sağır ya da aksak yaratmakla kulunu imtihan etmektedir. Gerçekte nimet içinde yüzmek gibi sakat kalmak da bir imtihandır. Hatta şükretmesini bilen insanlara sakatlık veya özür sahibi olmak ebedî hayata bakan yönüyle çok daha büyük bir nimet olabilir.

… Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.

Özür ve Sakatlıktaki Hayır
Özür ve Sakatlıktaki Hayır
(last modified 125 gün önce)
Özür ve Sakatlıktaki Hayır İnsan dar aklı ve kısa fikriyle Allah’ın fiillerinden her şeyi anlayamaz. Çevresindeki insanlardan azaları eksik olanlara bakıp şiddetli üzüntü ve elem duyar. Gözü görmeyen, kulağı işitmeyen, ayakları vazifesini yapmayan veya eli tutmayan bir kişi insanı gerçekten üzer. Fakat Allah insanlara kullarından daha fazla şefkat ve merhamet sahibidir. Onun merhamet ve şefkatine sığmasaydı onları yaratmazdı. Özürlü bir insan karşısında öncelikle bu olayda da Allah’ın bir şekilde şefkat ve merhameti olduğunu düşünmeliyiz. Çünkü her şeyi bilen ve yaratan odur. Onun hikmetine itimat etmeli ve bilmeli ki her hadise ve yaratılanda bir hikmet gizlidir… Aksi halde her akıl sahibi ve hassas ruhlu insan gerek insanlarda gerekse tabiatta yaşanan görünüşte çirkin ve kötü gibi gelen manzaralardan bir hayli rahatsız olacaktır. İnsanı yoktan yaratan, ona vücut veren, gözle, kulakla, el ve ayak gibi kıymetli aletlerle donatan Allah bunlardan birisini eksik vermek ama sağır ya da aksak yaratmakla kulunu imtihan etmektedir. Gerçekte nimet içinde yüzmek gibi sakat kalmak da bir imtihandır. Hatta şükretmesini bilen insanlara sakatlık veya özür sahibi olmak ebedî hayata bakan yönüyle çok daha büyük bir nimet olabilir. … Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.
Doç. Dr. Veysel KASAR Musibetten Çıkan Netice

Musibetten Çıkan Netice

“Konuşan yalnız hakikattir.” başlığı altında Bediüzzaman’ın şu mektubunu birçok kimse okumuştur: “Risale-i Nur’da ispat edilmiştir ki bazen zulüm içinde adalet tecelli eder. Yani insan bir sebeple bir haksızlığa, bir zulme maruz kalır; başına bir felaket gelir, hapse de mahkûm olur, zindana da atılır. Bu sebep haksız olur. Bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vakıa adaletin tecellisine bir vesile olur. Kader-i İlâhî başka bir sebepten dolayı cezaya, mahkûmiyete istihkak kesp etmiş olan o kimseyi bu defa bir zalim eliyle cezaya çarptırır; felakete düşürür. Bu, adâlet-i İlâhînin bir nevi tecellisidir.”Nursi, Emirdağ Lahikası, Emirdağ Lahikası – II, 69. Mektup, 451.

İnsan hiçbir hadisenin kadere bakan yönünü hemen fark edemez. Fakat Allah her şeyin içini, dışını, özünü ve mahiyetini bir anda görür. Kur’ân ayetinde de buna dikkat çekilmiştir: “Olur ki bir şey sizin için hayırlı iken siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki bir şey sizin için kötü iken siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”el-Bakara 2/216. وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـٔاً وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْـٔاً وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ayeti bunu anlatır.

İnsan his ve hevesleriyle hadiselere bakarsa kaderin hükmünü görmeye imkân bulamaz. Bize göre hayır olan bir mesele belki de şerlidir. Bizim için şerli gibi görünen bir başka hadise ise hayırlı neticelere vesile olabilir. Çünkü insan olayların çoğunlukla nefsinin hoşuna giden yönlerine bakar.

… Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.

Musibetten Çıkan Netice
Musibetten Çıkan Netice
(last modified 125 gün önce)
Musibetten Çıkan Netice “Konuşan yalnız hakikattir.” başlığı altında Bediüzzaman’ın şu mektubunu birçok kimse okumuştur: “Risale-i Nur’da ispat edilmiştir ki bazen zulüm içinde adalet tecelli eder. Yani insan bir sebeple bir haksızlığa, bir zulme maruz kalır; başına bir felaket gelir, hapse de mahkûm olur, zindana da atılır. Bu sebep haksız olur. Bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vakıa adaletin tecellisine bir vesile olur. Kader-i İlâhî başka bir sebepten dolayı cezaya, mahkûmiyete istihkak kesp etmiş olan o kimseyi bu defa bir zalim eliyle cezaya çarptırır; felakete düşürür. Bu, adâlet-i İlâhînin bir nevi tecellisidir.”Nursi, Emirdağ Lahikası, Emirdağ Lahikası – II, 69. Mektup, 451. İnsan hiçbir hadisenin kadere bakan yönünü hemen fark edemez. Fakat Allah her şeyin içini, dışını, özünü ve mahiyetini bir anda görür. Kur’ân ayetinde de buna dikkat çekilmiştir: “Olur ki bir şey sizin için hayırlı iken siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki bir şey sizin için kötü iken siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”el-Bakara 2/216. وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـٔاً وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْـٔاً وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ ayeti bunu anlatır. İnsan his ve hevesleriyle hadiselere bakarsa kaderin hükmünü görmeye imkân bulamaz. Bize göre hayır olan bir mesele belki de şerlidir. Bizim için şerli gibi görünen bir başka hadise ise hayırlı neticelere vesile olabilir. Çünkü insan olayların çoğunlukla nefsinin hoşuna giden yönlerine bakar. … Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.
Doç. Dr. Veysel KASAR Muhasebe Ölmeden Yapılır

Muhasebe Ölmeden Yapılır

Hayat akıp gidiyor ve günler süratle geçiyor. Zaman çarkları arasında dünyamız bizi de mahall-i maksûda (varılmak istenen yere) taşıyor. Bu sürat sırasında bazen kendimizi düşünmeye bile fırsat kalmadığı oluyor. Halbuki “Ey iman edenler size nefisleriniz gereklidir.” diyen Kur’ân kendimizi hesaba çekmeyi emretmiyor mu?

Düşünmek halini, geçmişini ve istikbalini hesaba katmak insanın özelliğidir. Bu sebeple filozoflar insanı düşünen canlı diye tarif etmişler. Mukaddes kitabımız Kur’ân bizi sık sık düşünmeye çağırır. “Niçin akletmiyorsunuz? Hâlâ ibret almayacak mısınız? Tefekkür etmiyor musunuz?” diye ikaz eder. Gerçekten. Kur’ân’daki bu ikazlar insan olan insana çok dersler anlatır.

Tirmizî’de yer alan bir hadisin manası şöyledir: “Akıllı kimse kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz kimse nefsini hevasına tabi kılar ve Allah’tan olmayacak şeyler bekler.”Ebû Îsâ et-Tirmizî, es-Sünen, Sıfatü’l-Kıyâme, 20 (No. 2627).

… Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.

Muhasebe Ölmeden Yapılır
Muhasebe Ölmeden Yapılır
(last modified 125 gün önce)
Muhasebe Ölmeden Yapılır Hayat akıp gidiyor ve günler süratle geçiyor. Zaman çarkları arasında dünyamız bizi de mahall-i maksûda (varılmak istenen yere) taşıyor. Bu sürat sırasında bazen kendimizi düşünmeye bile fırsat kalmadığı oluyor. Halbuki “Ey iman edenler size nefisleriniz gereklidir.” diyen Kur’ân kendimizi hesaba çekmeyi emretmiyor mu? Düşünmek halini, geçmişini ve istikbalini hesaba katmak insanın özelliğidir. Bu sebeple filozoflar insanı düşünen canlı diye tarif etmişler. Mukaddes kitabımız Kur’ân bizi sık sık düşünmeye çağırır. “Niçin akletmiyorsunuz? Hâlâ ibret almayacak mısınız? Tefekkür etmiyor musunuz?” diye ikaz eder. Gerçekten. Kur’ân’daki bu ikazlar insan olan insana çok dersler anlatır. Tirmizî’de yer alan bir hadisin manası şöyledir: “Akıllı kimse kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz kimse nefsini hevasına tabi kılar ve Allah’tan olmayacak şeyler bekler.”Ebû Îsâ et-Tirmizî, es-Sünen, Sıfatü’l-Kıyâme, 20 (No. 2627). … Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.
Doç. Dr. Veysel KASAR İmtihanların Sebebi

İmtihanların Sebebi

“Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle (farzlarla) ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.”Nursi, Sözler, On Üçüncü Söz, İkinci Makam, 211.

Kadın cinsi Rabbimizin erkekle birlikte hayatı birlikte yaşamak ve kulluğu birlikte yapmak için yaratılmış bir kul olmasına rağmen günümüzde hür yaşama ve serbestlik adına genç erkekleri hayvani arzuların zebunu haline düşürmek ve beyinleri uyuşturmanın bir aracı yapılmıştır. Gençler açık saçıklıkla zehirleniyor.

Genelde herkese, özelde Müslüman gençlere hitap eden şu cümlenin hayati bir ehemmiyeti vardır: Hayatın gerçek tadı imanda, farzları yaşamakta ve haramdan çekinmektedir. Çünkü insana verilen her bir aza Cenâb-ı Hakk’ın emanetidir. Kıymetli birer cihaz olan şu emanetleri onun rızası dairesinde kullanırsak mutlu ve huzurlu oluruz.

… Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.

İmtihanların Sebebi
İmtihanların Sebebi
(last modified 119 gün önce)
İmtihanların Sebebi “Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle (farzlarla) ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.”Nursi, Sözler, On Üçüncü Söz, İkinci Makam, 211. Kadın cinsi Rabbimizin erkekle birlikte hayatı birlikte yaşamak ve kulluğu birlikte yapmak için yaratılmış bir kul olmasına rağmen günümüzde hür yaşama ve serbestlik adına genç erkekleri hayvani arzuların zebunu haline düşürmek ve beyinleri uyuşturmanın bir aracı yapılmıştır. Gençler açık saçıklıkla zehirleniyor. Genelde herkese, özelde Müslüman gençlere hitap eden şu cümlenin hayati bir ehemmiyeti vardır: Hayatın gerçek tadı imanda, farzları yaşamakta ve haramdan çekinmektedir. Çünkü insana verilen her bir aza Cenâb-ı Hakk’ın emanetidir. Kıymetli birer cihaz olan şu emanetleri onun rızası dairesinde kullanırsak mutlu ve huzurlu oluruz. … Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.
Doç. Dr. Veysel KASAR Günahlara Tövbe

Günahlara Tövbe

“İnsan nisyandan alındığı için nisyana müpteladır. Nisyanın en kötüsü de nefsin unutulmasıdır.”Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevî-i Nûriye (Erişim 8 Eylül 2024), Şule, 309. İnsan fıtratındaki acizlik, zafiyet ve mahviyetine bakıp Allah’a dua, ibadet ve tazarruyla vazifeli olduğunu unutmamalıdır. Günahlar Allah’ı unutmanın bir neticesidir. Allah’a isyan, nankörlük ve gaflet gibi değişik şekillerde tasnif edilen günahların mümini ümitsizliğe sevk etmemesi gerekir.

Allah (c.c.) Kur’ân’da ümitsizliği yasaklıyor. Peygamberimizin (s.a.v.) hadisleri günahkâr müminlere samimi tövbe ve nedamet göstermesi kaydıyla müjde ve ümit dolu ifadelerle süslüdür.

İslâm alimleri şirk ve küfür dışındaki bütün günahları Allah’ın affedeceğini belirtmiştir. Allah’ın insanı daha dünyadayken de affetmesi caizdir. Fakat günahkâr müminin günahından dolayı Allah’a tövbe etmesi vaciptir. Vacibi terk ederek ölmek de ayrı bir günahtır. Bu sebeple tövbeye müracaat etmek müminin bir vazifesidir. Neticede günahkâr olarak ölen müminlerin Allah’ın affetmesi gerçekleşmezse ayet hadislerden çıkarılan neticeye göre cehennemde cezasını çektikten sonra cennete alınacaklarına dair Ehl-i Sünnet’in ittifakı vardır. Şimdi bu prensip seviyesindeki ifadelere kaynaklık eden ayet ve hadislerden bazılarını nakledelim: “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa bilsin ki o hayasızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediği kimseyi tertemiz kılar. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”en-Nûr 24/21. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَنْ يَتَّبِـعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَاِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكٰى مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ اَبَداً وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

… Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.

Günahlara Tövbe
Günahlara Tövbe
(last modified 119 gün önce)
Günahlara Tövbe “İnsan nisyandan alındığı için nisyana müpteladır. Nisyanın en kötüsü de nefsin unutulmasıdır.”Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevî-i Nûriye (Erişim 8 Eylül 2024), Şule, 309. İnsan fıtratındaki acizlik, zafiyet ve mahviyetine bakıp Allah’a dua, ibadet ve tazarruyla vazifeli olduğunu unutmamalıdır. Günahlar Allah’ı unutmanın bir neticesidir. Allah’a isyan, nankörlük ve gaflet gibi değişik şekillerde tasnif edilen günahların mümini ümitsizliğe sevk etmemesi gerekir. Allah (c.c.) Kur’ân’da ümitsizliği yasaklıyor. Peygamberimizin (s.a.v.) hadisleri günahkâr müminlere samimi tövbe ve nedamet göstermesi kaydıyla müjde ve ümit dolu ifadelerle süslüdür. İslâm alimleri şirk ve küfür dışındaki bütün günahları Allah’ın affedeceğini belirtmiştir. Allah’ın insanı daha dünyadayken de affetmesi caizdir. Fakat günahkâr müminin günahından dolayı Allah’a tövbe etmesi vaciptir. Vacibi terk ederek ölmek de ayrı bir günahtır. Bu sebeple tövbeye müracaat etmek müminin bir vazifesidir. Neticede günahkâr olarak ölen müminlerin Allah’ın affetmesi gerçekleşmezse ayet hadislerden çıkarılan neticeye göre cehennemde cezasını çektikten sonra cennete alınacaklarına dair Ehl-i Sünnet’in ittifakı vardır. Şimdi bu prensip seviyesindeki ifadelere kaynaklık eden ayet ve hadislerden bazılarını nakledelim: “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa bilsin ki o hayasızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediği kimseyi tertemiz kılar. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”en-Nûr 24/21. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَنْ يَتَّبِـعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَاِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكٰى مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ اَبَداً وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ … Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.
Doç. Dr. Veysel KASAR Günah, Korku ve Ümit Dengesi

Günah, Korku ve Ümit Dengesi

İslâmî hayatta Müslümanın dikkat etmesi gereken bir mesele havf-reca (korku-ümit) dengesidir. Müslüman; Allah’ın azabından, ikap ve kahrından korkan; onun merhamet, mağfiret, lütuf ve ihsanlarını da hatırından çıkarmayan insandır. İmam Gazâlî “Bir kulun Allah’tan mağfiret ümidi tarla sahibinin mahsul ümidi gibi olmalıdır.” der.Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed el-Gazzâlî et-Tûsî Ebû Hâmid el-Gazzâlî, İhyâü Ulûmi’d-Dîn (Beyrut: Dârü’l-Ma’rife), 4/143.

Mahsul almak için gerekli şartları hazırlayan insan ümitlidir. Susuz ve çorak bir araziye tohum ekip ara sıra yağan yağmur sağanaklarından ümit beklemek de faydasızdır. İman tohumu da devamlı şekilde itaat suyuyla beslenmeli ve kalp kötü huylardan temizlenmeli ki insan Allah’ın merhametini ümit etsin.

Bir ayette “Allah’tan ancak kulları içinden alim olanlar korkarlar.”Fâtır 35/28. اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬ا buyrulur. İnsanın muhasebe, murakabe ve mücahadesinin kuvveti kalbinin cehennemin elem ve ateşi hakkındaki korkunun kuvveti nispetindedir. Korku da Allah’ın Celâl ve Kahhâr gibi sıfatlarını bilme derecesiyle ilgilidir. Yani ilim insanda korkuyu netice vermelidir.

… Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.

Günah, Korku ve Ümit Dengesi
Günah, Korku ve Ümit Dengesi
(last modified 88 gün önce)
Günah, Korku ve Ümit Dengesi İslâmî hayatta Müslümanın dikkat etmesi gereken bir mesele havf-reca (korku-ümit) dengesidir. Müslüman; Allah’ın azabından, ikap ve kahrından korkan; onun merhamet, mağfiret, lütuf ve ihsanlarını da hatırından çıkarmayan insandır. İmam Gazâlî “Bir kulun Allah’tan mağfiret ümidi tarla sahibinin mahsul ümidi gibi olmalıdır.” der.Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed el-Gazzâlî et-Tûsî Ebû Hâmid el-Gazzâlî, İhyâü Ulûmi’d-Dîn (Beyrut: Dârü’l-Ma’rife), 4/143. Mahsul almak için gerekli şartları hazırlayan insan ümitlidir. Susuz ve çorak bir araziye tohum ekip ara sıra yağan yağmur sağanaklarından ümit beklemek de faydasızdır. İman tohumu da devamlı şekilde itaat suyuyla beslenmeli ve kalp kötü huylardan temizlenmeli ki insan Allah’ın merhametini ümit etsin. Bir ayette “Allah’tan ancak kulları içinden alim olanlar korkarlar.”Fâtır 35/28. اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬ا buyrulur. İnsanın muhasebe, murakabe ve mücahadesinin kuvveti kalbinin cehennemin elem ve ateşi hakkındaki korkunun kuvveti nispetindedir. Korku da Allah’ın Celâl ve Kahhâr gibi sıfatlarını bilme derecesiyle ilgilidir. Yani ilim insanda korkuyu netice vermelidir. … Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.
Doç. Dr. Veysel KASAR Günah Kime Karşı?

Günah Kime Karşı?

Müslüman için günah-sevap mefhumunu değerlendirmede ölçü ne olmalıdır? Allah’ın afv ve merhametinin genişliği günahlar hakkında nasıl ele alınması gerekir? Bir tarafta kul olarak işlenen günahlar diğer yanda Kur’ân ve Sünnette yer alan bir gerçek. Bazı alimler bir Müslümanın günahlarını üzerine yıkılmakta olan bir dağ gibi görmesi gerektiğini söyler. Bu duyarlılığı gösterenler içinde nifak hastalığı olanların da günahları burnu üzerindeki sinek kadar hafif ve ehemmiyetsiz gördüğünü ifade ederler. Tabii ki ikinci gruptaki bir hale maruz kalmaktan Allah’a sığınmalıyız.

Hz. Ebû Bekir (r.a) “Günahın büyüklük ve küçüklüğü değil, kime karşı işlenmiş olduğu mühimdir.” demiştir. Şu yüksek ruh halinden her birimizin hissesi olabilir. Çünkü bir şey tamamıyla elde edilmezse tamamen de terk edilmez.

Günah-sevap meselelerinde murakabe sahibi olduğumuz kendimizi muhasebeye çektiğimiz nispette imanın hazzına varırız. “Nasıl olsa namaz kılıyorum, Allah günahlarımı affeder.” demek tehlikelidir. Böyle bir tavır Müslümanda bir müddet sonra vurdumduymazlık yapar. Bu da İslâmî hayatı aşındırır.

… Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.

Günah Kime Karşı?
Günah Kime Karşı?
(last modified 125 gün önce)
Günah Kime Karşı? Müslüman için günah-sevap mefhumunu değerlendirmede ölçü ne olmalıdır? Allah’ın afv ve merhametinin genişliği günahlar hakkında nasıl ele alınması gerekir? Bir tarafta kul olarak işlenen günahlar diğer yanda Kur’ân ve Sünnette yer alan bir gerçek. Bazı alimler bir Müslümanın günahlarını üzerine yıkılmakta olan bir dağ gibi görmesi gerektiğini söyler. Bu duyarlılığı gösterenler içinde nifak hastalığı olanların da günahları burnu üzerindeki sinek kadar hafif ve ehemmiyetsiz gördüğünü ifade ederler. Tabii ki ikinci gruptaki bir hale maruz kalmaktan Allah’a sığınmalıyız. Hz. Ebû Bekir (r.a) “Günahın büyüklük ve küçüklüğü değil, kime karşı işlenmiş olduğu mühimdir.” demiştir. Şu yüksek ruh halinden her birimizin hissesi olabilir. Çünkü bir şey tamamıyla elde edilmezse tamamen de terk edilmez. Günah-sevap meselelerinde murakabe sahibi olduğumuz kendimizi muhasebeye çektiğimiz nispette imanın hazzına varırız. “Nasıl olsa namaz kılıyorum, Allah günahlarımı affeder.” demek tehlikelidir. Böyle bir tavır Müslümanda bir müddet sonra vurdumduymazlık yapar. Bu da İslâmî hayatı aşındırır. … Bu içerik bir kitaba ait olduğundan dolayı tamamıyla görüntülenmeye açık değildir. Kitabı satın almak için tıklayınız.

İçerik bulunamadı.

Hakkında

1961 yılında Manisa’da doğdu. İlkokulu köyde, lise eğitimini ise Demirci’de tamamladı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni 1986’da bitirdi. Bir süre Tasvir, Yeni Nesil ve Yeni Asya gazetelerinde muhabir, editör ve araştırmacı olarak çalıştı. 1992-1994 yılları arasında Şanlıurfa Lisesi’nde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği yaptı. 1994’te Harran Üniversitesi Rektörlüğü Arapça ve Osmanlıca okutmanı oldu. 1996’da Kelam Anabilim Dalında “İsmail Fenni Ertuğrul ve Çağdaşlarına Göre Ruh Meselesi” adlı yüksek lisans tezini bitirdi. 1996’dan sonra Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Felsefe ve Din Bilimleri bölümünde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 2002’de “Halîmî’nin Şuabü’l-Îmân’ında Kelam” adlı doktora tezini tamamladı. 2019’da Doçent ünvanını aldı. Halen Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Kelam Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır. Yazarın; alanıyla ilgili akademik dergilerde makaleleri, sempozyumlarda sunulmuş ve yayınlanmış tebliğleri bulunmaktadır.


Profil Fotoğrafı

Son Görülme
3 Ekim 2025 17:07

Kayıt Tarihi
11 Temmuz 2024 11:22